16 Aralık 2009 Çarşamba

18 Kasım 2009 Çarşamba

Santraya dakikalar kala...

... güvenlik önlemleri en üst düzeyde.










Cezayirliler geçen hafta yapılanların etkisiyle bir hayli dolmuşa benziyor, bu maçın olaylı bitmeme ihtimali yok...



Hido vs. Memo



Bu gece yarısı saat 04:00 da NTV'den canlı yayınlanacak Utah Jazz - Toronto Raptors maçını kaçırmayın derim. Senede sadece 2 Kere karşılaşıyorlar. Enteresan bir maç olur. Hidayet son maçında hafif bir sakatylıktan dolayı oynayamadı ama bu maçta oynaması muhtemel. Gönlüm ikisinin de iyi oynamasından, ve Toronto'dan yana.

Cezayir - Mısır :: TSI 19.30 (Eurosport)

Asıl kaçırılmayacak maç yine bu akşam Türkiye saatiyle 19.30'da Eurosporttan canlı yayınlanıyor. İbre rakibine karşı son dakika golüyle işi baraj maçına götüren morali yüksek Mısır'dan yana.

p.s.: yukarıdaki Mısır bayrağının üstünde arapça "seni seviyorum Mısır" yazıyor...

Buna rağmen Cezayirlilerin Sudan'ın Hartum kentinde oynanacak maça ilgisi büyük. Bildiğiniz gibi geçen hafta Kahire'de oynanan maçtan önce Cezayir takım otobüsüne Mısırlı fanatiklerce saldırılmış, yaralanan üç futbolcu maça sargılar, bandajlarla çıkmak zorunda kalmıştı. Tarafsız sahada oynanacak bu maçta takımını yalnız bırakmak istemeyen Cezayirlilerin 48 uçakla Sudan'a geldiği söyleniyor. Benim gönlüm Cezayir'den yana...



"One, two, three...Viva l'algerie!"


Ukrayna - Yunanistan


Bu akşam Donbass Arena'da 0-0'ın rövanşına çıkacak Yunanistan'ın dün akşamki antremanından bir kare...

16 Kasım 2009 Pazartesi

Gökçekler her yerdeler. / 16.11.2009 - Uğur Meleke

"Yaklaşık 1 haftadır bu ülkede ibretlik bir A.Gücü hadisesi yaşanıyor. Samimiyetsizlik diz boyu; deyim yerindeyse süper ambalajlı Süper Lig’in süper yaldızları dökülüyor. Ortaya da çok ucuz, çok sıradan bir mahalle kavgası çıkıyor. Ve görünen o ki, yıllardır türlü haksızlıklara uğrayan teknik adamların sonuncusu H.Karaman, hak ettiği desteği arkasında bulamıyor. Ben de bir haftadır düşünüyorum, bu desteğin Hikmet Hoca’ya layıkıyla verilmemesinin nedeni ne?

Saygı bunalımı
Vural, Kayıhan, Arıca, Doğan, Kurtar, Kalpar, Aybaba, Bulak, Karaman.
Herhangi bir stattan gelişigüzel bir futbolseveri seçip, eline bu 9 teknik adamın isminin yazılı olduğu bir liste verseniz ve bu hocaları 3 kelimeyle tanımlamasını isteseniz... Sanırım bu 9 hocayı tarif etmek için birbirinden farklı sözcükler bulmakta çok güçlük çekecektir. Oysa hepsi birbirinden farklı, her birinin birbirinden üstün özellikleri, alışkanlıkları, futbol anlayışları, dünya görüşleri var.
Ama gelin görün ki, bugün kamuoyunun gözünde pek de bir farkları kalmadı bu değerli hocalarımızın... Sebebini hepimiz biliyoruz, ben de birkaç kez yazdım: Bu 9 hoca, 8 kez Rize’de, 7’şer kez Antep, Kocaeli ve Bursa’da, 6’şar kez Diyarbakır, Malatya, G.Birliği ve A.Gücü’nde göreve gelmişler. Yaklaşık 15 yılda bu 9 teknik adam, 8 kulüpte tam 53 kez işbaşı yapmışlar. Karaman’ın A.Gücü’nden gönderilişi de tam 52’nci kovulma.
Sanırım şu anda Karaman’ın hak ettiği desteği bulamamasının birinci nedeni bu: Türkiye’de çok sayıda teknik adamın dahil olduğu bir grubun yaşadığı saygı bunalımı.

Yönetici kalitesi(zliği)
Son 13 yılda 12 şampiyonluk kazanmasına rağmen 14 hoca harcayan Olympiakos Başkanı Kokkalis, hiç yenilmeyen ve gol yemeyen Ketsbaia’yı kovdu 2 ay önce.
Denizlispor Yönetimi, ilk 3 maçı kazanamadığı için Erhan Altın’ı gönderdi. Bu 3 maçın ikisi F.Bahçe ve G.Saray’laydı, Denizli bu ikiliden birini yeneli 6 sene olmuştu ve bu arada 11 hoca harcamıştı! “Altın’ı iyi ki göndermişiz” açıklamasıyla göreve getirilen N.Sağlam’ın da ömrü sadece 6 hafta sonra soyunma odasında bitti.
Soyunma odası gösterileri sadece bu ülkede değil tabii. Steaua Başkanı Becali, Sheriff maçı devre arasında aşağıya inip futbolcularla konuşmak istedi. İtalyan Bergodi bu şova izin vermeyince de kapıya konuldu.
Ve A.Gücü hadisesi... Senaryo aynı, roller farklı sadece. Bu filmi iki buçuğuncu dünya ülkelerinde her yıl defalarca izliyoruz. Gökçekler her yerdeler. Spor kamuoyunun bu son hadiseye beklenen ölçüde ilgi göstermemesinin bir nedeni de bu galiba. Zengin fanatikler ne isterlerse yapıyorlar ve yaptıkları sonunda yanlarına kar kalıyor.

Ne yapmalı?
Bu hadiselerin tekrar etmemesi için ne yapmalı öyleyse? Akla iki makul yol geliyor: Birincisi antrenörlerin birleşip haklarını koruması... Sendikaca/dernekçe bu tarz davranışlara tavır almaları... Derneğe üye hiçbir antrenörün Denizli’de A.Gücü’nde vs. çalışmayacağını ilan etmeleri... Tabii böyle bir dernek varsa.
İkinci yol daha kestirme: Federasyonun antrenörleri koruyan birtakım kurallar koyması... Antrenörlere yılda 2 sözleşme hakkı tanıdığı gibi kulüpleri de 2 kontratla sınırlaması.
Bir de TFF’nin kulüpler/teknik adamlar arasındaki kontratları tek tipleştirmesi gerek. Zorunlu tazminat, sabit artış oranı ve benzeri maddelerle bazı belirsizlikler ortadan kaldırılır, bu detaylar iki tarafın da uhdesinden çıkarılır.
* * *
Gökçek/Karaman hadisesi milat olmalı. Artık TFF ve Antrenörler Derneği bazı adımlar atmalı. Kamuoyunda spor ailesine ve adamlarına duyulan saygı biraz daha azalmamalı. Çünkü biraz daha azalırsa, korkarım hiç kalmayacak!"



Uğur Meleke'nin yazısında özellikle koyulaştırdığım bölüme dikkatinizi çekmek istiyorum. Meleke çok güzel bir noktaya parmak basmış, ardından kendince yapılması gerekenleri sıralamış. Sunduğu çözüm önerileri teoride mantıklı gibi duruyor fakat yeterli değil. Hali hazırda birbirinin kuyusunu kazmak için fırsat bekleyen temelsiz antrenörler ve "zengin fanatikler"in elinde kukla federasyonlar olduğu müddetçe, bu kısa vadeli çözümlerin gerçekleşmesini beklemek hayalperestlikten öteye geçemez. Asıl yapılması gereken kalıcı çözümler: yapının değiştirilmesi ve sağlamlaştırılması. Futbol yöneticiliği; parası olanın oyalanacağı, bireysel reklamını yapabileceği bir yer veya ego tatmin alanı olarak görülmemeli, başlı başına bir meslek olarak algılanmaya başlamalıdır. Bunun için ise her ciddi meslek dalında olduğu gibi yüksek öğretim ve master programları, yani kısacası eğitim şart.


15 Kasım 2009 Pazar

Bu Adama Dikkat!



Son günlerin flaş ismi Brandon Jennings'den kısaca bahsedelim. Kendisi 1989 doğumlu. Lisede 32 sayı 7 asistlik ortalamsıyla dikkatleri çekmiş. Bütün üniversiteler onu kadrosuna katmaya çalışırken o şu ana kadar benzeri görülmemiş bir şekilde Avrupa'ya gitmeyi tercih etmiş. İtalya'da Lottomatico Roma ile geçen sezonun ardından ise Milwaukee Bucks onu 10. sıradan draft etti ( ki bence kesinlikle daha üst sıralarda seçilmeliydi ancak onun verdiği bu Avrupa kararı etkili olmuştur diye düşünüyorum) ve Jennings'in NBA kariyeri başlamış oldu. Henüz sezon yeni başlamasına rağmen şimdiden en çok konuşulan isimlerden bir tanesi. Dün gece de Golden State potalarına toplamda 21/34 isabet ve 7/8 3lük isabetiyle tam 55 sayı bıraktı. Bu NBA'de bir çaylak tarafından kolay kolay gösterilecek bir performans değil. Bu alandaki rekor 58 sayı ile her rekorda olduğu gibi Wilt Chamberlain'e ait. Aynı zamanda Kareem Abdul Jabbar rookie sezonunda Bucks formasıyla 51 sayı atmış.

Görünen o ki Jennings daha çok rekora imza atacak ama tabii oyun tarzı çok benzetilen ve onunla aynı sırt numarasını giyen Iverson abisi gibi kariyerinde hatalar yapmamalı.

13 Kasım 2009 Cuma

TÜRK FUTBOLUNA YAPIŞAN KENELER DOSYASI no. 1 :: AHMET GÖKÇEK

Ayıcığın başlattığı akımı, uzun bir aradan sonra, ben de kendimce bir dosya açarak devam ettirmeyi düşündüm. Evet yılların eskitemediği sevgili Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek’in oğlu Ahmet Gökçek’den bahsediyoruz. Ahmet Gökçek bundan 4 yıl önce kardeşi Osman Gökçek ile beraber gazeteci Sirer Doğan ve oğullarını yaralamaktan dolayı biri 1 yıl 5 ay, diğeri 1 yıl hapse mahkum edilen Gökçek kardeşlerden büyük olanı. Daha sonra küçük kardeş Osman Gökçek’in cezası 48(!)cmlık samurai kılıcı taşımaktan 9 ay uzatılıyor, bütün bu cezaların 17 500 TL para cezasına çevrilmesiyle iki kardeş serbest kalıyorlar.

Ahmet Gökçek’in başkanlık serüveni 2006-2007 sezonunda Berlin’de başlıyor; Oberlinga[1]’da mücadele eden 102 yıllık Berlin Athletik Kulüb 07’nin başına geçen Gökçek’in ilk işi kulübün adını “Berlin Ankaraspor Kulübü 07” olarak değiştirmek oluyor. Başkan seçileli 1 yıl olmayan Gökçek, 2007 yazında ani bir kararla kulüp başkanlığından istifa ediyor, ondan geriye borçlar nedeniyle gelen icra kararları kalıyor. Kulübün iflasını önlemek isteyen, yeni ismiyle Berlin Ankaraspor Kulübü 07’nün eski yöneticilerinin Melih Gökçek ve oğlu Ahmet Gökçek’e gönderdikleri mektup bir hayli ilginç:

“BERLİN Ankaraspor Kulübü eski adıyla Berliner Athletik Kulüb 07 tam 100 yıllık bir spor kulübüdür. Kulübümüz geçen yıl Alman Futbol Federasyonu ve Alman Spor Birliği tarafından 100'üncü yılı nedeniyle ödüllendirildi. Bu mektubu size yazan bizler kulübün uzun yıllardan beri Alman üyeleriyiz. 2006-2007 sezonunda güzel bir proje ve güzel vaatlerle 99 yıllık kulübümüzün ismini değiştirerek, siz Ankaraspor'un yöneticileri yönetimi devraldığınızda, güven içinde size destek verdik. Şimdi öğreniyoruz ki o günlerde 200 bin euro gönderip kulübün borçlarının kapanması için talimat vermişsiniz. Duyumlarımıza göre bu paranın bir bölümü sayın Hilmi Gökçınar'a iade edilmiş, bir bölümümü transfere harcanmış ve 100 bin eurosu ise bazı şahıslar arasında paylaşılmış. Sezon içerisinde yine nereye harcandığı tam olarak bilinmeyen yüz binlerce euro Berlin'e gönderilmiş, proje bittiğinde ise herkes elini ayağını çekerek kulübümüzü bir yıl ortada bırakmış. Son günlerde gelen icra kararları borçlar nedeniyle yönetimsizlik kulübü kapanma noktasına getirdi. İstanbul'dan ısmarlanan spor malzemelerinin ödemesini yapmadığınız için dönemin yöneticileri için tutuklama kararı çıkmış. Kulübümüzün resmi kanal yolu ile iflası isteniyor. Biz eski kulübümüzü geri istiyoruz. Sayın Ankaraspor yöneticilerinin 'Borçsuz' devredeceğiz sözünü yerine getirmesini istiyoruz. 100 yıllık kulübümüzün kapanması ve alt yapıdaki çocukların ailelerinin kapı önünde bırakılmasını hangi vicdan kabul eder. Sizler, Berlin Ankaraspor BAK Başkanımız sayın Ahmet Gökçek ve Ankaraspor'un fahri başkanı ve Ankara Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek kabul etmemelisiniz. Lütfen dönemin 52 bin euro borcunu ve kulübün eski logolu haline gelebilmesi için bize söz verilen 50 bin euroyu yani toplam 102 bin euroyu 31.12.08 tarihine kadar kulübümüze ulaştırılmasının sağlamanızı saygı ile rica ediyoruz. Bu meblağı siz başkanlarımız borçlu olduğunuz yerlere ulaştıramazsanız Alman kanunlarına göre kulübün yöneticilerinin tutuklamayla kulübümüz kapanmayla karşı karşıya gelecek. Lütfen haklı sesimize kulak verin. Eğer konuyu daha iyi anlatmamızı isterseniz 5-7 Ocak tarihleri arasına randevu veriniz. Bunlara karşın olumsuz durumda bizler başta Berlin Spor Birliğine, Alman Futbol Federasyonuna, Berlin Başkonsolosluğuna, Türkiye Futbol federasyonuna, Türkiye Spor bakanlığına ve tüm basın yayın organlarına ve siyasi partilere konuyu aktarıp sorumlu şahısları ayrıca yargıya vereceğiz. 100 yıllık kulübümüzün kurtarılması için gererken hassasiyeti göstereceğine inanıyor ve konu ile ilgili yardımınızı esirgemeyeceğini umuyoruz.” [2]

Daha sonra bu konuyla ilgili bir ses çıkmadığına göre anlıyoruz ki 102 bin Euro Berlin’e ulaşmış.

Ardından Melih Gökçek, oğlunun futbol yöneticiliği konusunda yeterince pişmiş olduğunu düşündüğünden olacak ki, yıllardır hayalini kurduğu Ankaragücü projesini oğlu vasıtasıyla gerçekleştirmek için düğmeye basmıştır. İlk olarak babasının cumhuriyet tarihinin en başarılı belediyesinin(!) kaynaklarıyla yoktan var ettiği Ankaraspor’un başına geçen Ahmet Gökçek, ardından 2009-2010 sezonu başında Ankaragücü başkanı seçilmiş ve Ankaraspor’dan futbolcuları üç otuz paraya Ankaragücü’ne transfer etmeye başlamıştır. Adeta Football Manager’da iki hesabı kontrol edermişçesine oyuncuları Ankaragücü’ne geçiren Gökçek’in bu davranışları sonucunda Ankaraspor küme düşürülmüş, kendisi de 6 ay hak mahrumiyeti cezasına çarptırılmıştır. Burada aslında bütün yaşananlar ortadayken Ahmet Gökçek’e sadece 6 ay ceza veren futbol federasyonunu da tartışmamız gerekiyor ama o başlı başına bir araştırma konusu, şimdi konuyu dağıtmayalım.

Kendisine verilen 6 aylık hak mahrumiyeti cezası tabi ki oğul Gökçek’in hızını kesmeyecektir. Ne hakkından, ne mahrumiyetinden bahsediyorsunuz? Daha aradan 2 ay geçmeden, kulübün antreman saatleri antrenör Hikmet Karaman’dan habersiz –ki aralarındaki sözleşmede antreman saatlerinin Hikmet Karaman tarafından belirleneceği yazılı olmasına rağmen- değiştirilmiş, ertesi gün hocanın belirlediği saatte tesislere gelen futbolcular içeri alınmamışlardır. Karşılaştığı bu durum karşısında akil davranan Hikmet Karaman ise, kulübe noter çağırıp durumu tespit ettirmekle yetinmiş.

Hayır, bir antrenörle çalışmak istemeyebilirsin tamam. Ama bunun bir yolu var, yordamı var. Ödersin tazminatını, sözleşmenin gerekleri neyse karşılar, yollarını ayırırsın. Habersiz antreman saatini değiştirmeler, futbolcuları teker teker aramalar, futbolcuların arasından futbol katili Hürriyet’i tetikçi seçmeler… Bir de bir açıklaması var ki Sn. Gökçek’in, ülkemizdeki futbol yöneticiliğinin içinde bulunduğu duruma gülsek mi, ağlasak mı bilemedim. Neymiş? Benzer durum Gençlerbirliğiyle Bülent Korkmaz arasında da yaşanmış, Bülent Korkmaz sessiz sedasız hakkını almış, bu durum Bülent Korkmaz’ın saygınlığını da arttırmışmış. Gerçekten yazık…



-benim olacak Ankaragücü, binicem üstüne, vurucam kırbacı, vurucam kırbacı.
-...
-nedenmiş? Babam çok zengin benim. Çuvalla para verir, yine de alır.


_______________________________________________

1. Almanya'da 5.lige denk geliyor.

2. Kaynak: hurriyet.de


27 Mayıs 2009 Çarşamba

Barcelona - Manchester United

Yılın finali bu akşam 21.45'te... Şanslar tamamen eşit. Gönlüm Barcelona'dan yana...

29 Nisan 2009 Çarşamba

JESUS IT'S HOT !


Bu topraklarda neler oluyor farkında mısınız ? Bahçelievler katliamından Maraş katliamına,Madımak dehşetinden Hrant Dink cinayetine kadar türlü miğde bulandırıcı karanlığa ismi yazılmış birisi büyük kahraman ilan ediliyor.Hükümetin tüm bakanlarının onu yere göğe sığdıramaması yetmiyormuş gibi çeşit çeşit gazetede onun anlı şanlı yaşam öyküsü anlatılıyor.Siz diyin büyük şairliği,ben diyeyim açık görüşlülüğü dillerden düşmüyor.Seçim sonrasında,oyların sayıldığı saatlerde AKP lideri Erdoğan'dan seçimle ilgili bir konuşma yapması bekleniyor.Herkes oy düşüşünden,kaybedilen illerden bahsetmesini beklerken o, suratında ince,pişkin bir gülümsemeyle,sözlerine, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ne büyük bir vatan evladı olduğunu söyleyerek,milletimizin acısının derin olduğuna dem vurarak başlıyor."Ne alakası var şimdi ?" demekten çoktan vazgeçmiş olan bizler şaşırmıyoruz bile.Beyefendi konuşmasının başına bu dibi kirli taziyeyi koyarak Güneydoğu'daki seçim başarısızlığının intikamını mı almak istiyor,düşen oylarının üstüne toprak mı serpiyor yoksa bir taşla iki kuşa mı hücum ediyor bilemiyoruz.Bildiğimiz tek şey bu topraklarda devlet eliyle milliyetçilik,faşizm ve ırkçılığın günden güne tırmandırılmaya çalışıldığıdır.Kürtçe televizyonu,etnik çeşitlilik laflarını dillerine dolamaları,ucuz iyi başlı taklitlerini biz yememiştik zaten.Güneydoğu nüfusunun da üç buzdolabı beş fırına kanmadığı ortada.Zaten valinin biri(Adana valisi İlhan Atış) "Eyleme çocukları katılanlanların yeşil kartlarını iptal ederiz" tehditlerini tükürükler içinde saçarken,ötekisi buzdolabı dağıtsa ne yazar.Irkçılık hükümetin yalnızca alt birimlerinde barınmıyor tabi ki; bir bakıyorsunuz Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül 10 Kasım vesilesiyle atıp tutuyor:"Bugün eğer Ege'de Rumlar ve Türkiye'nin pek çok yerinde Ermeniler yaşamaya devam etseydi bugün acaba Türkiye aynı milli devlet olabilir miydi?"Yok,hayır,yanlış anlamadınız açıkça ne iyi oldu da öldürdük,kovaladık diyor,utanmıyor.Peki ya ailelerinin yeşil kartları iptal edilmekle tehdit edilen çocukların başlarına geleni duydunuz mu?Tek tek yakalanıp 23 yıla varan hapis cezalarıyla yargılanıyorlar.Üstelik ağır ceza mahkesinde.Öncelikle şunu söyleyelim; tüm dünyada kabul görmüş olan çocuk hukuku ilkeleri çerçevesince çocuğun yargılanmasında "çocuğun yüksek yararı" temel ilkedir.Doktrin çocuğun özgürlüğünün kısıtlanmasını en son çare olarak ortaya koyar.Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 40. maddesi çocukların çocuğa özgü koşullarda yargılanmasını öngörmektedir.Bu da demek oluyor ki çocuklar çocuk mahkemelerinde yargılanmalıdır.Ancak hükümet her gösteride taşkınlık yapanı terörist ilan ettiği gibi bir de uyduruk terörle mücadele yasasının 9.maddesini kullanarak bu çocukları hem ağır ceza mahkemelerinde yargılıyor hem de yetişkin ceza evlerine yerleştiriyor.Bu madde, terörist faaliyette bulunan 15 yaşının üstündeki çocuklar da ağır ceza mahkemelerinde yargılanabilir hükmünü içeriyor.Bu maddeyle uluslararası bir sözleşmeye açıkça aykırı davranıldığı gibi koskoca bir halkın çocuklarına da cümbür cemaat zulmediliyor.Ergenekon davasında,"rektör bilmemkimler nasıl olur da alınıp evinden götürülür,insan haklarına aykırı" diye avazı çıktığı kadar bağıranlar olana bitene gıklarını bile çıkarmıyorlar.Neden böyle yapıyorlar?İsmine muhakkak bir "Türk" kelimesi eklenmiş haber kanallarında beş vakit beyin şişiren hukukçular çocuk haklarını bilmiyorlar mı?Elbette biliyorlar.Ama bu topraklarda Kürt olana çocuk da olsa her şey müstahak.Daha bu 23 Nisan'da Hakkari'li 14 yaşındaki Seyfi Turan Kürt düşmanlığıyla afyonlanmış bir polisin delici dipçik darbelerinden kurtaramadı kendini.Bunu yapan polisin panzere taş atan çocuklar gibi 23 yılla filan yargılanacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.Şimdilik açığa alınmış,muhtemelen idari uyarı cezasıyla kurtaracaktır.Peki kameraya takılmayanlar ne olacak,her Newroz'da kemik kırmak üzere verilen emirler,her protestoya sıkılan sular ne olacak?Peki ya bu zulmü cezasız bırakmakla kalmayıp vicdanlarının utanmazlığına bir de zulme teşvik ekleyenler ne olacak?Logosunda "Türkiye Türklerindir" yazan gazeteler,hakkını arayan insanlara doğrudan terörist damgasını vuruveren haber spikerleri,tek sözü için ağzının içine bakılan genel kurmay başkanları,azınlık sevmez bakanlar,gazeteci katilini savunan avukatlar,tek millet ülküsüyle kurulmuş ocaklar,insanları köyünden eden askerler,Kürt öğrenci fişleyen sivil polisler,genç beyinleri zehirleyen ittihat ve terakki düşkünü inkılap tarihi hocaları,gerilla ölümüne sevinen orta sınıf insanları ne olacak?Korkarım alev alev yanıyoruz.İçimden Coen biraderler gibi uyarmak geliyor:"Jesus it's hot !"*



* jesus it's hot:"Ya Rabbim çok sıcak" manasında İngilizce cümle,Coen kardeşlerin yazıp yönettiği Barton Fink filminde,faşizme yönelen sıradan vatandaşı simgeleyen canavar ruhlu karakter Charlie Meadows'a(John Goodman) filmin bir çok sahnesinde tekrarlattırılan repliktir.Bu replikle İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa entellektüellerin faşizm tehlikesini farkına varamayışları,faşizmin oyunlarına kanışları eleştirilmiştir.


28 Nisan 2009 Salı

Allah'ın sevgili kulu futbolcular dosyası nümero 2:Ayhan Akman


Futbol ortamlarının sinirli,şaşkın ifadeli çocuğu,yılların malesef eskitemediği sarı leke.Ayhan'ın bu dosyada yer alacağını öğrenen bir kaç arkadaşım "Yapma,Ayhan fena değil,İbrahim Üzülmez'le,Hüseyin Şimşir'le aynı kefeye konur mu" şeklinde serzenişlerde bulundular.Bunun üzerine kendimden şüpheye düştüm."Yahu ben başka adam mı izliyorum yıllardır" diye düşündüm durdum ve hafta sonunda oynanan Ankaraspor maçında yalnızca Ayhan'ı izledim.Fena da başlamadı maça;düzgün paslar verdi ancak dakikalar ilerledikçe boş adamı görmemeler,gereksiz çalımlar,oyunu sıkıştırmaya adeta gayret etmeler bir Galatasaraylı'nın Ayhan'ı neden sevmemesi gerektiğini bana çabucak hatırlattı.Tamam,Ayhan'ın işe yaradığı maçlar da olmuştur,kendini geliştirdiği de doğrudur amenna ama yapmayınız etmeyiniz,yolunan sakallarımın yüzde yirmisi Bülent Akın,Cihan Haspolatlı,Orhan Ak ve diğerleri yüzündense yüzde sekseni Ayhan yüzündendir.(hadi hadi siz de yapıyorsunuz,pişt sen,oradaki,sakallarını kesmeye kasamayıp sakal yakışıyor karizması yapan sana diyorum).

Ayhan futbola Niğdespor'da başlıyor.94-95 sezonunda Gaziantepspor'a transfer olyor.Çocucukluğumdan hatırlıyorum iyi de oynardı Antep'te.Çalımları,uzaktan golleri vardı.Mesela Ayhan konusunda anlayamadığım bir nokta da bu;18 yaşında şut atmayı bilen biri daha sonra nasıl unutur?Neyse Ayhan o zamanlar oyun kurucu olarak oynuyor,Gaziantep kariyerini 112 maçta 27 golle tamamlarken,ligin en çok dikkat çeken genç oyuncusu olmayı da başarıyor.Hal böyle olunca 3 büyükler peşine düşüyor ve en sonunda Beşiktaş tam 8.750.000 dolar ödeyerek yalnızca Ayhan'ı kapmış olmuyor aynı zamanda ligimizin en israf transferlerinden birini gerçekleştirmiş oluyor.Tabi dönemin G.Antep Başkanı Celal Doğan'ı da tebrik etmek gerek.


Ne oluyorsa oluyor,Ayhan'ın ayakları bağlanıyor,Beşiktaş'ta isteneni veremiyor,belki de büyük takımı kaldıramıyor.Geçirdiği 3 sezon sonunda dönemin teknik direktörü Daum Ayhan'ın "gereksiz" olduğunu söylüyor.(Sanırım Daum'un hiç bir yorumuna bu yorumu kadar katılamam.)Beceriksizlikten tüm orta sahasını sağa sola bedavaya kaptırmış olan Galatasaray yönetimi Ayhan'ı üç kuruşa alabileceklerini farkedince hiç durmuyorlar ve Galatasaray taraftarının Ayhan kabusu başlıyor.


Lucescu iyi hocadır,kötü hocadır tartışılır ama bizlere yaptığı büyük bir kötülük var: Ayhan'a savunma öğretip ön libero yaratma çabası.Geçtiğimiz günlerde Galatasaray yönetimi Ayhan'la 3 yıllık daha sözleşme imzaladı.Ben haberi okuduğumda lanetler yağdıradurayım Ligtv'nin muzip muhabiri Bahri Havadır Ayhan'la sözleşmen hayırlı olsun röportajı yaparken karşıma çıktılar.Bahri,"Ayhan kendini hep geliştiriyorsun" filan gibi alttan gazı verdikçe,bizimki açıldı da açıldı:"Ben savunma yapmayı 28 yaşında öğrendim,bu yaşımda hala öğreneceklerim var,her geçen gün kendime katıyorum" Yahu geleceğin yıldızları yaz futbol okulu mu kardeşim burası.Gelmişsin 32 yaşına hala öğreniyorum diyorsun.Öğrenmesin mi?Elbette öğrensin.Hakeme her maçta küfretmemeyi,türlü çirkefliklerle rakibini rahatsız etmemeyi,ona buna gözlerini kocaman açıp hipnozedervari hareketlerde bulunmamayı öğrensin.Kaldı ki 28 yaşından sonra öğrendim dediği savunma da en çirkin faulleri yapmaktan ibaret.Bütün güzel atakları rezil eden,bütün ileri verilmesi gereken pasları yana ya da geriye veren,en sıkışık adamlara en bozuk pasları veren,top kontrolü diye bir şeyi henüz öğrenmemiş,33. yaşında öğrenmeyi planlayan,her maçta en az 4 kez kırmızı kart görme potansiyeli yakalamasına karşın pek az gören bu adamı her yeni teknik direktörün bağrına basması kendisinin İnan Kıraç'ın gayr-i meşru çocuğu olduğunu düşünmeme sebep oluyor.Ama 18 kez milli formayı giymesini nasıl açıklarım onu bilemiyorum.Ha diyeceksiniz "Başka adam mı yok,madem bu kadar kötü neden onu oynatıyorlar?"Olmaz olur mu,adam dolu.Bir kaç yıl önce gazetede Galatasaraylı Batista'nın iddia üzerine üstüste 30 bira içtiği haberi vardı,ben o haberi diğerlerine sesli okurken biri "Ee herhalde oğlum,benim yerime de Ayhan'ı oynatsalar ben de 30 bira içerim" demişti.Batista'ya ne oldu bilmiyoruz.Ama o ve niceleri Ayhan'ın cıvık sarı saçlarının arasında kayboldular.Ayhan bizi Galatsaraylı olmaktan utandıracak derecede çirkefliği,fazladan stres yaratan top kayıpları,zekasının bir hamle yapmayı kıvıramadığı yerlerde 3 kişinin arasına topla dalışları,atamadığı pasları atsa ne olurdu diye düşündürürken kaybettirdiği vakitleri ve ağır çekimlerde dudaklarından okunan ağır küfürleriyle Galatasaray'da her maça ilk onbir çıkmaya devam ediyor ve korkarız ki çıkmaya da devam edecek zira o da bir Allah'ın sevgili kulu.






neden defansta pas?

Yok hayır defansta pasın ne olduğunu anlatacak değilim,neden blog ismimizin defansta pas olduğunu anlatmak isterim.Defansta pas bir grup arkadaşın biri bir şeyi uzattığında,oyaladığında,lafı eveleyip gevelediğinde,boşlukla vakit geçirdiğinde kullandığı bir terimdir.Biz de burada oyalanma maksatlı üç beş şey yazıyoruz.Şimdilik sadece futbolla ilgili bir şeyler var gibi dursa da emin olunuz ki zamanla farklı farklı konularda yazılar,fotoğraflar vs.. olacaktır,ancak biz ne yazarsak yazalım,bir blogda yazılanın ciddiyeti en fazla defansta pas ciddiyetinde olabilir.Bu yüzden biz defansta pası uygun gördük.Unutmayınız ki defansta pas yapan futbolcu özgürdür,meğer ki adamakıllı bir forvet pres yapmasın...

15 Nisan 2009 Çarşamba

Galatasaray gerçekten de Türkiye'ymiş...


Derbiyi izlemeyenimiz yoktur heralde. Sonunda çıkan olaylarla ilgili kınayıcı ve ahlaki değerlere gönderme yapan bir eleştiri yapmıcam. Sadece kamuoyunun gözündeki galatasaray imajına eğreti çivilerle çakılmış birkaç futbolcu hakkında bir iki lafım var.

Sabri'nin genel olarak maçtaki hal ve tavrını,derbiyi kaldıramanın doruk noktası olarak tanımlayabiliriz. Maçın her dakikasında gerginliği kamçılayan saçmasapan hareketleriyle zaten beynine fazla kan gitmeyen bir futbolcunun taraftardan da gazı alınca nelere kadir olduğunu gördük. Tek gerekçesi de emre'nin ona küfretmesi ve buna dayanamasıymış. Her küfür yiyen futbolcu sahada saçmalamaya başlasa herhalde çoğu maçın sonunu göremeyiz. Ayrıca bu haysiyetsiz refleksin hiç bir açıklaması yok. Ya küfre karşılık vermeyip oyununa bakarsın ya da çok gerildiysen gider zidane gibi kafayı atar paşa paşa oyundan çıkarsın. Külhanbeyi taklidi tavırlarla, kimsenin kimseye extreme bir hamlede bulunmayacağını iyi bilen, güzide klüplerimizin kabadayımsı futbolcuları 10 yaş civarı soft bir ilkokul itişmesini sanki dişediş bir kavga gibi göstermeyi nasıl beceriyorlar onu anlayabilmiş değilim.

Esasında bu kavganın arkasında, futbolcuların eğreti ideolojik saplantıları ve zayıf algılarının büyük payı var.Türk islam sentezi çıkmazında tıkanan ve yoğun milliyetçilik çamuruna saplanmış bulanık bir ideolojinin, her türlü durumda haksızlığını savunmak için palazlanma ve karşındakini fiziksel olarak taciz etmekten başka bu insanlara önerdiği pek de bir metod yok. Çünkü bu gibi tipler için görece yoktur, empati yapmak zavallılık, karşısındakinin lafına kulak vermekse verilen sözden dönmekle eşdeğerdir. Bu gibiler için her daim içinde olmaları gereken, varlıklarını meşru kılıcak bir cemaat olmalıdır, onlar gibi düşünmeyen herkes ya eğilip bükülüp yola gelecek ya da marjinalize edilip dışarda tutulacaktır.

Galatasaray'daki futbolcu gruplaşmaları da bu zihniyetin başka bir meyvesi. Lincoln'ün futbolunu ne kadar beğenmesem de, takım içindeki kamplaşmanın bu adamı çok yorduğu belli oluyor. Oyuna girerken, geçen sene takımda kendine en yakın olan adamlardan biri suratını asarak çıkıyor,lincoln'ün yüzüne bile bakmıyor. Sabri'nin lincoln'e birkaç pozisyonda bariz bir şekilde pas vermemesi zaten tam ondan beklenecek bir hareket.

Demek istediğim şu ki, bazı futbolcuların dar dünya görüşleri ve zayıf karakterleri büyüyen egolarını taşımaya yetmiyor. Kendini takımın göz bebeği ve değişilmez ismi sanan bu futbolcu müsvetteleri kendine örnek alıcak adam gibi bir rol modelle de karşılaşmıyor. Arda bu duruma örnek gösterilebilecek isimlerden biri. Arda futbolunu geliştirebileceği ve rakibe dayılanmaktan fazlasını yapabileceği bir takıma, sabri de cehennemin dibine gitmeli.

Galatasaray'ın kurtuluşu ise Kewell Baros gibi futboldan fazlasıyla ilgili olmayan, kaliteli yabancıların yanına beyni yıkanmamış genç yeteneklerin monte edilmesiyle mümkün. Herkesin hayat tarzı ve anlayışı kendine ama bazılarının zeka seviyesi hoşgörü ve çeşitlilik kavramlarını algılamak için pek de müsait değil. Ve bu gibi futbolcular hatta yöneticilerin bu takımdan uzak tutulması elzem.Galatasaray'ı bozuk,zayıf bir ideolojinin ve onun hastalıklı zihniyetinin vesayeti altına sokmaya çalışanlar takıma zarar vermekle kalmıyor, sağduyu sahibi taraftarı da takımdan inanılmaz derecede soğutuyor.

Yani adnan polat'ın da dediği gibi, galatasaray gerçekten Türkiye'ymiş. Fazlasını beklemek de abes zaten.

Bir de, geçen sene bilmemkaç maç ceza almasına rağmen hala sahaya şişe yağdıran zavallı taraftar profiliyle ilgili birşeyler karalıyacaktım ama birçok taraftarın profilini süsleyen "sağ" üstteki resim zaten çok şeyi anlatıyor.

6 Nisan 2009 Pazartesi

23 Mart 2009 Pazartesi

Keşke Bülent Uygun Olmasaydı!














Ligin bitimine dokuz hafta kala Sivasspor liderliğini sürdürüyor.Gönül isterdi ki Sivasspor'un bu başarısını tebrik eden bir yazı yazalım."Sonunda zincir kırılıyor, dört takım dışında bir takım şampiyon olacak" umutlarını besleyebilelim,Sivasspor'un şampiyonluğunu yalnızca bir sportif başarı değil de Anadolu'nun yükselişinin bir simgesi olarak görebilelim.Hangimiz çıkmazdı ki Taksim'e Sivasspor'un şampiyonluk kutlamalarında bağıra çağıra halay çekmeye?
Ama olmadı.Bir adam ve kullandığı,şehrin;potansiyel milliyetçi,bağnaz,lümpen refleksi hevesimizi kursağımızda bıraktı.Biz onu çocukluğumuzun maçlarından,asker selamlı uyduruk gol sevinciyle hatırlıyorduk zaten ama bu derece yükselip başımıza önemli adam çakması kesileceğini bilmiyorduk.Kestiği ahkamlar sabrımızın sınırlarını çoktan geride bırakırken,Ankaraspor maçında kulübeye savurduğu beceriksiz tekmeleriyle görsel estetik algımıza da limon sıktı.Niye bu kadar sert eleştirdiğimi soranlar için dilerseniz bu şahsiyetin beynimizde yarattığı kirliliği şöylece bir hatırlayalım.Hakan Şükür'ün din sömürüsü yaptığı eleştirilerini duyan Bülent Uygun bu eleştirilere duyarsız kalamıyor ve "Onu eleştirenleri hiç cumaya giderken görmedim" diyerek ne kadar dinibütün olduğunu hayran kitlesine kanıtlıyor.Bir maç öncesinde fikri soruluyor,küçük hoca bu fırsatı kaçırmıyor:"Rakibimizi cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı Sivas'ta, Sivasspor'a yakışır şekilde ağırlayacagız,valimiz,emniyet müdürümüz,başkanımız hep birlikte adeta seferber olduk, rakibimizi ağırlıyoruz. Mübarek cuma gününün ruhuna uygun, centilmen, askerlerimizin dağlarda çarpıştığı şu günlerde onlara layık olmaya çalışarak,temiz bir maç oynayacağız. Bizim bütçemiz 10 trilyon, ama bu çocukların hepsinde aslan gibi yürek var, İnşallah Allah'ın da izniyle bu çocuklar Türkiye'yi Türklüğü başarıyla temsil edecekler" buyuruyor.Böylece takımını nasıl bir motivasyonla hazırladığını açık etmiş oluyor.Bülentçik'in yabancılara bakışını da ne yazık ki kendi ağızından duymak zulmüne maruz kalıyoruz:"Lige verilen aranın nedeni yabancıların Christmas'ı rahat geçirmesidir. Bu uygulamanın tamamen karşısındayım ve saçma buluyorum. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzetiyorum."Asker Bülent lakaplı bu beyefendinin iki adet şiiri de var.İlkini milli takıma yazmış,ismi :"Haydi Türkiye'nin Aslanları".Bu şiirin futbolla ilgisinin bulunduğunu yalnızca birkaç kere geçen "maç" ve "rakip" kelimelerinden ya anlıyoruz ya da anlamıyoruz.Şiir olduğu öngörülen püsür şöyle:

Çıkacağımız bu şerefli yolda, yetmiş milyon tek yüreğiz...
İnancın; zafere ve ülkemin güzel insanlarına sevgi çığlıkları attırması için bir kere daha...
Siz asilliğinizi atalarımızın asil kanından almış türk gençlerisiniz...
Her maçta, her sahada yenmeye çıkan sizsiniz.
Rakip kim olursa olsun, ülkemi coşturan yine sizsiniz...

Şehit kokar ülkemin taşı toprağı
Al kanla boyadık biz bu bayrağı
Yetmiş milyon tek yürekte birleşmiş
Gönlümüzde kuruldu on bir aslan otağı

Kırmızı beyazdır rengimiz, türk oğlu türk'üz hepimiz
Sevgi, dostluk var olsun, türkiyem şad olsun
Bu maçta da her maç gibi kazanmaya and olsun
Ne mutlu Türküm diyene.

İkinci şiirini ise ne ilginçtir ki Yaşar Büyükanıt'ın görevi bırakmasından duyduğu vahameti ve üzüntüyü anlatmak için kendisine gönderdiği bir mektubun sonuna iliştirivermiş.Çok beğenmiş olacak ki kendi internet sitesine eklemeyi de ihmal etmemiş.Bülentçik'in Nihal Atsız'a taş
çıkarttığı bu ikinci büyük eseri de şöyle:

canım feda toprağına
akan suya yaprağına
yetmiş milyon mehmetçiğin
selam durur bayrağına.

yaşar paşam emrindeyiz
sadakattir yeminimiz
tek yürekte, tek bir rengiz
mehmediz biz, mehmetçiğiz.

selam olsun vatanıma
suyun içtim kana kana
kıyameti yaşatır ilker paşam
bu vatana göz koyana.

korkutur düşmanı kartal bakışın
sevdadır gönlümüzde ışık yakışın
bu sevdadan vazgeçilmez, mümkün mü?
can veririz yoluna vatan aşkının

Şimdi ben,bütün bunları gördükten,neyin nasıl kullanıldığını anladıktan sonra,kesinlikle ve kesinlikle Sivasspor'un şampiyon olmasını istemiyorum.Hayır.Böyle olacaksa olmasın.Ya "Üç buçuk büyükler" şampiyon kalsın ya da bu toprakların gördüğü bunca kabustan sonra olacaksa serap olsun.Bank Asya Ligi'nde ikinci sırada bulunan Diyarbakırspor Süperlig'e yükselsin sonra da şampiyon olsun,Murat Uyurkulak'ın "yamuklarının" en sonunda yüzü gülsün.Bizler de belki ilk defa yerinde bir şampiyonluk turuna çıkalım caddelerde.Çünkü hiçbir zafer,hakkı yenilenin zaferinden büyük olamaz...

20 Mart 2009 Cuma

UEFA Kupası - Çeyrek Final

UEFA Kupası Çeyrek Final Eşleşmeleri:

Hamburger SV (GER) - Manchester City (ENG)
PSG (FR) - Dynamo Kyiv (ROM)
Shakhtar (ROM) - Marseille (FR)
Werder Bremen (GER) - Udinese (ITA)

Yine koyu renkli eşleşmelerin galipleri bir üst turda karşılaşacak.

Manchester United Finalde



Şampiyonlar Ligi Kuraları Çekildi:
Villarreal CF (ESP) - Arsenal FC (ENG)
Manchester United FC (ENG) - FC Porto (POR)
Liverpool FC (ENG) - Chelsea FC (ENG)
FC Barcelona (ESP) - FC Bayern München (GER)

Koyu renkli eşleşmelerin galipleri yarı finalde karşılaşacak, buna göre Manchester United için şimdiden finalde diyebiliriz. Rakibinin belirlenmesinde ise çok güzel maçlar izleyeceğiz gibi duruyor, diğer finalist tahminim ise Barcelona-
Liverpool yarı finali sonunda Liverpool.

17 Mart 2009 Salı

Ajax - Marseille

Ajax'ın hocası Marco van Basten yarın oynanacak Marsilya maçı öncesi antrenör Frank de Boer ile konuşuyor. Kim bilir, belki de De Boer'in yolu önümüzdeki aylarda tekrar Istanbul'a düşer...

Allah'ın sevgili kulu futbolcular dosyası nümero 1:İbrahim Üzülmez


Nam-ı diğer Deli İbo.Yalnız burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki; Deli'nin e'si İstanbul ağzı ile düzgün bir şekilde değil de hafif Kemal Sunal'a kayan a ile e karışımı bir harf olarak söylenmelidir.Wiki'den edindiğimiz bilgilere göre İbo 16 yaşında tarlada futbol oynarken Gönenspor'lu yöneticiler tarafından keşfediliyor.Gönenspor'lu yöneticilerin tarlada takılıyor olması bir yana İbo Gönen'de göz doldurmuş olmalı ki oynadığı bir sezonun ardından vakit kaybetmeden Karabükspor'a transfer oluyor.Karabükspor deyip geçmeyin;Vedat İnceefe ve Hakan Ünsal gibi iki usta ayağın da Türk futboluna kazandırılmasını sağlamış çok güzide bir kulübümüz Karabük(Vedat'ın Adanaspor'a maçın henüz 18.saniyesinde sol ayağıyla ceza sahası dışından attığı golü hatırlatırım sayın okurgezerler).Ancak anlaşılan İbo'nun Karabük macerası çok da iyi gitmiyor ki İbo yine bir sezon sonunda askerliğini yapmak üzere Amasya'ya gitmeye karar veriyor.Askerliğinde boş durur mu?Durmuyor.Çakal Amasyaspor İbo'nun müthiş yeteneğini görmezden gelmiyor ve İbo askerlik hizmeti boyunca Amasya'da kiralık olarak forma giyiyor.Askerliği boyunca İbo sol kanatta çalıma dizilmedik adam bırakmamış olacak ki askerliğin hemen ardından birinci lige Gaziantepspor'a transfer oluyor.Gaziantep'in kebabından mıdır içli köftesinden midir bilinmez bu dosyada yer alacak bir diğer futbolcu Ayhan Akman gibi İbo da müthiş bir yükselişe geçiyor.Antep'te oynadığı 69 maçta 2 gol kaydeden İbo hayallerini süsleyen Beşiktaş'ın teklifine her Anadolu futbolcusu gibi zil takıp oynayarak evet diyor.İşte bizim İbo'yla içli dışlı oluşumuz da burada başlıyor.Sene 2000,Galatasaray uefa kupasını taze almış,Fenerbahçe müthiş bir yeniden yapılanma içinde.Böyle bir ortamda Beşiktaş'ın en büyük kozlarından biri İbrahim Üzülmez oluyor.Haliyle Beşiktaş pek de mükemmel bir sezon geçirmiyor;ligi şampiyon Fenerbahçe'nin 12 puan gerisinde dördüncü sırada bitiren Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'nin en büyük hezimetlerinden birini 6-0'lık Leeds malubiyetini bizlere yaşatıyor.Ancak İbrahim tüm bu kötü tablonun içinden sıyrılmasını biliyor,Barcelona maçında gösterdiği müthiş performans ve alınan 3-0'lık galibiyet onu taraftarın sevgilisi yapmıştır.Bu maçtan sonra bir gazetemiz "barçaladık" başlığı atarak kreativite sınırlarını zorlarken ortalıkta Barcelona'lı futbolcuların Türk gazetecilere "Kim bu çocuk?" "Müthiş oynuyor,neden bizim takımda oynamıyor?" gibi sorular sorduğu söylentisi dahi dolaşmıştır.İbo ise kendisinin farkındadır; "İbrahim senin için orta yapamıyor diyolar" diyen muhabire "Abi ben orta yapsam zaten Barcelona'da oynarım" diye cevap vermiştir.Kendi kabiliyetinin sınırlarını unutmuş olduğu zamanlara denk gelmiş olmalı ki "Sergen'in nersine çarpsa gol oluyor,biz şut çektik mi adamların sırtından geri dönüyor,anlamadım ki !?" açıklamasıyla ayakdaşı Sergen'in ballı olduğunu,kendisinin şanssız olduğunu ima etmeye çalışmıştır.Ancak yazının başlığında da belirtildiği üzere İbrahim Türk futbolunun gelmiş geçmiş en şanslı futbolcularından biridir,2000 yılından bu yana forma giydiği Beşiktaş'ta 300'ü aşkın maçta oynama şansı bulurken 35 kere de milli formayı terletmiştir.Hiçbir kanattan bindirmesinde kafasını kaldırıp ortaya bakmayan bir futbolcu her hocanın gözüne giriyor,her yöneticinin kabulünü görüyor,sözleşme üstüne sözleşme yeniliyorsa söyleyin bana Allah'ın sevgili kulu değildir de nedir?Türkiye'nin en büyük 3 takımından biri olma iddiasındaki bir takımda nasıl olur da yıllarca tutunur.Beşiktaş'ta oynadığı 9 sene boyunca yalnızca iki maçta (Barcelona ve sağ ayağıyla!!! gol attığı Galatasaray maçı) olumlu haraketleriyle dikkat çekebilen İbrahim'in Beşiktaş'ın bu 9 sene içerisinde yalnızca bir şampiyonluk elde edebilmesindeki payı muhakkak ki büyüktür.İbrahim oynadığı anlı şanlı 9 senede Beşiktaş taraftarının boynunu kendi top sürme jestine benzetmeyi bilmiş,bükmüştür.Tüm bu olumsuz yönlerine rağmen taraftarın gönlünde taht kurabildiyse İbrahim,hayır,kesinlikle oynadığı futbolla değil,hayır hızını kesen kulaklarıyla değil,hayır inanılmaz saç stiliyle değil,hayır maçın devre arasında tıraş olarak değil,hayır siyah köselesinin içinden gözlerimizi kamaştıran beyaz çoraplarıyla da değil,elbetteki doğal gülüşü ve içtenlikte sınır tanımayan açıklamalarıyla kurmuştur.Okan Koç'un "Bana sormayın Carlos geliyor ona sorun" diyerek kendisini göstermesine "Ne eksiğimiz var lan Carlos'tan?"diye çıkışan "Hobileriniz nelerdir?" sorusuna "Kitap okumam" net yanıtını yapıştıran,"Koşarken ne düşünüyorsun" diye merak edenlere "Hiçbirşey" cevabını derinlerinden çıkarıp veren bir futbolcu nasıl olsun da sevilmesin?
Kafasının ne derece karışık olduğunu daha da iyi anlamak isteyenler için:

15 Mart 2009 Pazar

1.70 gecelik faiz

evet kasasını gs ye basanlara harcanacak bolca para kazandırdık ama hepimiz biliyoruz ki bu paralar başka kuponlarda ince ince erimeden çekilmeli gelecek haftasonu bu parayla çılgın atılmalı gecelere akmalı

gelelim bu akşamın önerilerine:

utah jazz @ orlando magic :: +7 jazz 1.71 (OLMADI)

hidoya istatistik siteleri questionable demiş bu akşam için bu da demek oluyor ki hidayetin oynamama ihtimaline sıkıca sarılıyor ve formda jazz ın yeni bir streak için destur çekeceği bu maçı kaçırmayalım diyoruz. +7 jazz a bütün kasayla giriyoruz.


phoenix @ golden state :: golden state üzer 1.80 (OLMADI)

farz edelim bütün kasasını basacak babayiğit sayısı sınırlı o zaman bu 1.70 lik jazz ın yanına bir de gs ye oynuyoruz phoenix karşısında. Niye oynuoruz dersek pek emin değilim ama golden state desen sirk gibi takım havada uçuşan 20 lik sütlü zencilerle dolu maç başına 10 alley hoop yapan bir takım. Phoenix ise darülacezeden farksız yaş ortalaması 35 e vurmuş geri koşmak yerine beleşte beklemeyi seçen ümit karanlarla dolu. Ha pho kazansa şaşırmam ama golden state de iyi be hacı.

14 Mart 2009 Cumartesi

bismillah diyelim

evet blogumuz açıldı. Lafı uzatmadan yorumlara giriyorum cepleri dolduruyoruz.

trabzon - gs x2 gs (OLDU)

kısa keselim. trabzon 1 konsantreyse gs 5 konsantre açık ve net. Trabzonun gol özürlü ileri hattını göz önüne bile almıyorum alırsam gs handikapı koyar. Baros'un song u yatırıp koseye koydugu anı hayal eder gibiyim ama etmiyorum o zaman gs tek başına üste koşar. Ama risk almayalım büyük düşünelim bol kazanalım kasanın tamamını x2 gs ye basalım paramızı katlayalım.

besiktas - gencler gencler +2 handikap (OLMADI)

hacı biraz gec oldu gibi mac basladı bile ama canlı severlere bir iki öneri verelim. Besiktas ilk 20 dakika gol bulamazsa delgado ve ekremin kanadından bir iki kontra verir. Gs nin yanına canlı da +2 handikap gencleri ekleyelim 1 diil 1.5 porsiyon yiyelim.

charlotte - minnesota charlotte 1.45 (OLMADI)

ve tatmin olmayanları 1 e 10 kovalayanlar için bir de nba önerisi playoff askıyla yanıp tutusan saglam oyunuyla dikkat ceken bobcats minnesota ya net çakar. yine motivasyon muhabbeti işte adamlar istiyo klubun tarihinde ilk playoffu yapıp tarihe bakır harflerle geçmek istiyorlar.

Defansta Pas



Blogumuz açılmıştır,  herkese hayırlı uğurlu olsun. Konu kısıtlamamız yok; futbol, nba, sinema, bahis vb...