Bu ülkenin insanı lafa değil icraata bakar
evet, bugün “Öcalan’la görüştüğümüzü söyleyen şerefsizdir” dersin, yarın görüştüğünü
kabul edersin. O gün gözün MHP tabanındaki oylardadır, bugün ise Kürtlerin
doksan yıllık çilesini bir seçim aracı olarak görürsün. Dün rezidans/avm altına
da otopark dersin, bunun için kalıntısı kalmamış bir tarihi yapıyı bahane
edersin, sıkıştığın zaman “benim ağzımdan öyle bir laf çıkmadı.”, şehir müzesi,
barok opera... çevirdikçe çevirirsin. Biraz balık hafızalı olduğumuzdan lafın
pek geçerliliği yoktur bu topraklarda, sadece laf değil; yolsuzluk, güçler
ayrılığı, adalet falan da öncelikler arasında değildir. Önce kendini düşünür
milletimiz, bu yüzden rüşvet ve riyakarlık iliklerimize kadar işlemiştir.
Babalar, ergenliğe giren oğullarını “milli” olmaya götürür, gelini olacak
kadının ise bakire olmamasını aklının ucundan dahi geçiremez.
%43’lük oy oranı çok yüksek gibi görünse
de, bunun yerle bir olması bir o kadar kolay, zannımca bunu en iyi bilenlerden
biri de Erdoğan’dır. Son günlerde Merkez Bankası Başkanı’na çıkışının nedeni de
tam olarak bu. Türkiye’nin her yıl iş gücüne katılan nüfusu göz önüne
alındığında, sadece işsizlik oranını sabit tutması için aşağı yukarı 6% büyüme
sağlaması gerekiyor. Dışarıda sular duruldu, on yıldır aralıksız akan musluk kısılmaya başlandı, bu büyümeyi sağlayacak bir
ihracatımız da yok. Erdoğan da %6'lık büyümeyi ancak iç taleple sağlayacağını
bildiğinden faizlerin indirilmesi için baskı yapıyor; bunun enflasyonu tetiklemesi,
kuru arttırması hiç umurunda değil.
Erdoğan için bir diğer ve belki de en büyük
tehlike kendi tabanına alternatif sunabilecek oluşumlardır. 2007 Genel
Seçimlerinden önce Demokrat Parti çatısı altında gerçekleşecek Erkan Mumcu –
Mehmet Ağar birlikteliğinin neden son anda yattığı ilerki yıllarda bize bir
takım ip uçları vermedi değil (bkz. http://www.cnnturk.com/2011/turkiye/06/09/erkan.mumcudan.agara.suclama.kalleslik.yapti/619465.0/) Şüphesiz, AKP’liler için “Harun olmaya geldiler
ama yoldan çıkıp Karun oldular” açıklamasının üstünden çok geçmeden AKP’ye
katılan ve Genel Başkan Yardımcılığı koltuğuna oturan Numan Kurtulmuş’un da
hangi hesaplarla bu sözünü yuttuğunu da bize zaman gösterecek, kendisinin adı
şimdiden başbakanlık için kulislerde geçiyor.
Peki bundan sonra ne olacak? Cemaatle
gemiler yakıldı, zamanında AKP nezdinde Türkiye’nin bağırsaklarını temizlediği
davalar paralel devletin milli orduya kumpasına dönüştü. Şimdi önümüzde Cumhurbaşkanlığı
seçimi var, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını istediği çok açık. Ortada az bir ihtimal
de olsa Erdoğan’ın seçilememe durumu da var,
%43’ün nasıl %50’ye tamamlanacağı meçhul. Bunun için CHP’nin şapkadan tavşan
çıkarıp; MHP’lilerin sempati duyacağı ve Kürtlerin Erdoğan’a tercih edecekleri
bir isim bulması gerekiyor. Şahsen benim aklıma böyle bir isim gelmiyor.
Erdoğan, yasal olarak Başkanlık sistemini getirmeyi başaramamış olsa da son üç
aylık süreç gösterdi ki artık yasalar, AKP ve Erdoğan için pek bir önem arz
etmiyor. Erdoğan, şayet Cumhurbaşkanı seçilebilirse, kukla Başbakanla ülkeyi
putinvari yönetmeyi planlıyor. Gül, böyle bir düzende yer almayacağını açıkça
ifade etti, aralarındaki sürtüşme her geçen gün daha çok hissediliyor. Erdoğan, gaz-petrol zengini ülkelerdeki gibi
diktatöryal bir düzen inşa etmeye çalışıyor fakat petrolü veya gazı olmadan.
İlerleyen dönemde bunun faturasını yine en çok bu dönemin inşasını
destekleyenler ödeyecek, farkında değiller. Bu süreçte aktif siyasetten çekilen Abdullah
Gül, her fırsatta bir kurtarıcı olarak görülecektir. Öyle gözüküyor ki bundan
sonraki beş yıllık süreçte Erdoğan, partisini ve tabanını bir arada tutmakta epeyi
bir zorluk yaşayacak.