29 Nisan 2009 Çarşamba

JESUS IT'S HOT !


Bu topraklarda neler oluyor farkında mısınız ? Bahçelievler katliamından Maraş katliamına,Madımak dehşetinden Hrant Dink cinayetine kadar türlü miğde bulandırıcı karanlığa ismi yazılmış birisi büyük kahraman ilan ediliyor.Hükümetin tüm bakanlarının onu yere göğe sığdıramaması yetmiyormuş gibi çeşit çeşit gazetede onun anlı şanlı yaşam öyküsü anlatılıyor.Siz diyin büyük şairliği,ben diyeyim açık görüşlülüğü dillerden düşmüyor.Seçim sonrasında,oyların sayıldığı saatlerde AKP lideri Erdoğan'dan seçimle ilgili bir konuşma yapması bekleniyor.Herkes oy düşüşünden,kaybedilen illerden bahsetmesini beklerken o, suratında ince,pişkin bir gülümsemeyle,sözlerine, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ne büyük bir vatan evladı olduğunu söyleyerek,milletimizin acısının derin olduğuna dem vurarak başlıyor."Ne alakası var şimdi ?" demekten çoktan vazgeçmiş olan bizler şaşırmıyoruz bile.Beyefendi konuşmasının başına bu dibi kirli taziyeyi koyarak Güneydoğu'daki seçim başarısızlığının intikamını mı almak istiyor,düşen oylarının üstüne toprak mı serpiyor yoksa bir taşla iki kuşa mı hücum ediyor bilemiyoruz.Bildiğimiz tek şey bu topraklarda devlet eliyle milliyetçilik,faşizm ve ırkçılığın günden güne tırmandırılmaya çalışıldığıdır.Kürtçe televizyonu,etnik çeşitlilik laflarını dillerine dolamaları,ucuz iyi başlı taklitlerini biz yememiştik zaten.Güneydoğu nüfusunun da üç buzdolabı beş fırına kanmadığı ortada.Zaten valinin biri(Adana valisi İlhan Atış) "Eyleme çocukları katılanlanların yeşil kartlarını iptal ederiz" tehditlerini tükürükler içinde saçarken,ötekisi buzdolabı dağıtsa ne yazar.Irkçılık hükümetin yalnızca alt birimlerinde barınmıyor tabi ki; bir bakıyorsunuz Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül 10 Kasım vesilesiyle atıp tutuyor:"Bugün eğer Ege'de Rumlar ve Türkiye'nin pek çok yerinde Ermeniler yaşamaya devam etseydi bugün acaba Türkiye aynı milli devlet olabilir miydi?"Yok,hayır,yanlış anlamadınız açıkça ne iyi oldu da öldürdük,kovaladık diyor,utanmıyor.Peki ya ailelerinin yeşil kartları iptal edilmekle tehdit edilen çocukların başlarına geleni duydunuz mu?Tek tek yakalanıp 23 yıla varan hapis cezalarıyla yargılanıyorlar.Üstelik ağır ceza mahkesinde.Öncelikle şunu söyleyelim; tüm dünyada kabul görmüş olan çocuk hukuku ilkeleri çerçevesince çocuğun yargılanmasında "çocuğun yüksek yararı" temel ilkedir.Doktrin çocuğun özgürlüğünün kısıtlanmasını en son çare olarak ortaya koyar.Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 40. maddesi çocukların çocuğa özgü koşullarda yargılanmasını öngörmektedir.Bu da demek oluyor ki çocuklar çocuk mahkemelerinde yargılanmalıdır.Ancak hükümet her gösteride taşkınlık yapanı terörist ilan ettiği gibi bir de uyduruk terörle mücadele yasasının 9.maddesini kullanarak bu çocukları hem ağır ceza mahkemelerinde yargılıyor hem de yetişkin ceza evlerine yerleştiriyor.Bu madde, terörist faaliyette bulunan 15 yaşının üstündeki çocuklar da ağır ceza mahkemelerinde yargılanabilir hükmünü içeriyor.Bu maddeyle uluslararası bir sözleşmeye açıkça aykırı davranıldığı gibi koskoca bir halkın çocuklarına da cümbür cemaat zulmediliyor.Ergenekon davasında,"rektör bilmemkimler nasıl olur da alınıp evinden götürülür,insan haklarına aykırı" diye avazı çıktığı kadar bağıranlar olana bitene gıklarını bile çıkarmıyorlar.Neden böyle yapıyorlar?İsmine muhakkak bir "Türk" kelimesi eklenmiş haber kanallarında beş vakit beyin şişiren hukukçular çocuk haklarını bilmiyorlar mı?Elbette biliyorlar.Ama bu topraklarda Kürt olana çocuk da olsa her şey müstahak.Daha bu 23 Nisan'da Hakkari'li 14 yaşındaki Seyfi Turan Kürt düşmanlığıyla afyonlanmış bir polisin delici dipçik darbelerinden kurtaramadı kendini.Bunu yapan polisin panzere taş atan çocuklar gibi 23 yılla filan yargılanacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.Şimdilik açığa alınmış,muhtemelen idari uyarı cezasıyla kurtaracaktır.Peki kameraya takılmayanlar ne olacak,her Newroz'da kemik kırmak üzere verilen emirler,her protestoya sıkılan sular ne olacak?Peki ya bu zulmü cezasız bırakmakla kalmayıp vicdanlarının utanmazlığına bir de zulme teşvik ekleyenler ne olacak?Logosunda "Türkiye Türklerindir" yazan gazeteler,hakkını arayan insanlara doğrudan terörist damgasını vuruveren haber spikerleri,tek sözü için ağzının içine bakılan genel kurmay başkanları,azınlık sevmez bakanlar,gazeteci katilini savunan avukatlar,tek millet ülküsüyle kurulmuş ocaklar,insanları köyünden eden askerler,Kürt öğrenci fişleyen sivil polisler,genç beyinleri zehirleyen ittihat ve terakki düşkünü inkılap tarihi hocaları,gerilla ölümüne sevinen orta sınıf insanları ne olacak?Korkarım alev alev yanıyoruz.İçimden Coen biraderler gibi uyarmak geliyor:"Jesus it's hot !"*



* jesus it's hot:"Ya Rabbim çok sıcak" manasında İngilizce cümle,Coen kardeşlerin yazıp yönettiği Barton Fink filminde,faşizme yönelen sıradan vatandaşı simgeleyen canavar ruhlu karakter Charlie Meadows'a(John Goodman) filmin bir çok sahnesinde tekrarlattırılan repliktir.Bu replikle İkinci Dünya Savaşı öncesinde Avrupa entellektüellerin faşizm tehlikesini farkına varamayışları,faşizmin oyunlarına kanışları eleştirilmiştir.


28 Nisan 2009 Salı

Allah'ın sevgili kulu futbolcular dosyası nümero 2:Ayhan Akman


Futbol ortamlarının sinirli,şaşkın ifadeli çocuğu,yılların malesef eskitemediği sarı leke.Ayhan'ın bu dosyada yer alacağını öğrenen bir kaç arkadaşım "Yapma,Ayhan fena değil,İbrahim Üzülmez'le,Hüseyin Şimşir'le aynı kefeye konur mu" şeklinde serzenişlerde bulundular.Bunun üzerine kendimden şüpheye düştüm."Yahu ben başka adam mı izliyorum yıllardır" diye düşündüm durdum ve hafta sonunda oynanan Ankaraspor maçında yalnızca Ayhan'ı izledim.Fena da başlamadı maça;düzgün paslar verdi ancak dakikalar ilerledikçe boş adamı görmemeler,gereksiz çalımlar,oyunu sıkıştırmaya adeta gayret etmeler bir Galatasaraylı'nın Ayhan'ı neden sevmemesi gerektiğini bana çabucak hatırlattı.Tamam,Ayhan'ın işe yaradığı maçlar da olmuştur,kendini geliştirdiği de doğrudur amenna ama yapmayınız etmeyiniz,yolunan sakallarımın yüzde yirmisi Bülent Akın,Cihan Haspolatlı,Orhan Ak ve diğerleri yüzündense yüzde sekseni Ayhan yüzündendir.(hadi hadi siz de yapıyorsunuz,pişt sen,oradaki,sakallarını kesmeye kasamayıp sakal yakışıyor karizması yapan sana diyorum).

Ayhan futbola Niğdespor'da başlıyor.94-95 sezonunda Gaziantepspor'a transfer olyor.Çocucukluğumdan hatırlıyorum iyi de oynardı Antep'te.Çalımları,uzaktan golleri vardı.Mesela Ayhan konusunda anlayamadığım bir nokta da bu;18 yaşında şut atmayı bilen biri daha sonra nasıl unutur?Neyse Ayhan o zamanlar oyun kurucu olarak oynuyor,Gaziantep kariyerini 112 maçta 27 golle tamamlarken,ligin en çok dikkat çeken genç oyuncusu olmayı da başarıyor.Hal böyle olunca 3 büyükler peşine düşüyor ve en sonunda Beşiktaş tam 8.750.000 dolar ödeyerek yalnızca Ayhan'ı kapmış olmuyor aynı zamanda ligimizin en israf transferlerinden birini gerçekleştirmiş oluyor.Tabi dönemin G.Antep Başkanı Celal Doğan'ı da tebrik etmek gerek.


Ne oluyorsa oluyor,Ayhan'ın ayakları bağlanıyor,Beşiktaş'ta isteneni veremiyor,belki de büyük takımı kaldıramıyor.Geçirdiği 3 sezon sonunda dönemin teknik direktörü Daum Ayhan'ın "gereksiz" olduğunu söylüyor.(Sanırım Daum'un hiç bir yorumuna bu yorumu kadar katılamam.)Beceriksizlikten tüm orta sahasını sağa sola bedavaya kaptırmış olan Galatasaray yönetimi Ayhan'ı üç kuruşa alabileceklerini farkedince hiç durmuyorlar ve Galatasaray taraftarının Ayhan kabusu başlıyor.


Lucescu iyi hocadır,kötü hocadır tartışılır ama bizlere yaptığı büyük bir kötülük var: Ayhan'a savunma öğretip ön libero yaratma çabası.Geçtiğimiz günlerde Galatasaray yönetimi Ayhan'la 3 yıllık daha sözleşme imzaladı.Ben haberi okuduğumda lanetler yağdıradurayım Ligtv'nin muzip muhabiri Bahri Havadır Ayhan'la sözleşmen hayırlı olsun röportajı yaparken karşıma çıktılar.Bahri,"Ayhan kendini hep geliştiriyorsun" filan gibi alttan gazı verdikçe,bizimki açıldı da açıldı:"Ben savunma yapmayı 28 yaşında öğrendim,bu yaşımda hala öğreneceklerim var,her geçen gün kendime katıyorum" Yahu geleceğin yıldızları yaz futbol okulu mu kardeşim burası.Gelmişsin 32 yaşına hala öğreniyorum diyorsun.Öğrenmesin mi?Elbette öğrensin.Hakeme her maçta küfretmemeyi,türlü çirkefliklerle rakibini rahatsız etmemeyi,ona buna gözlerini kocaman açıp hipnozedervari hareketlerde bulunmamayı öğrensin.Kaldı ki 28 yaşından sonra öğrendim dediği savunma da en çirkin faulleri yapmaktan ibaret.Bütün güzel atakları rezil eden,bütün ileri verilmesi gereken pasları yana ya da geriye veren,en sıkışık adamlara en bozuk pasları veren,top kontrolü diye bir şeyi henüz öğrenmemiş,33. yaşında öğrenmeyi planlayan,her maçta en az 4 kez kırmızı kart görme potansiyeli yakalamasına karşın pek az gören bu adamı her yeni teknik direktörün bağrına basması kendisinin İnan Kıraç'ın gayr-i meşru çocuğu olduğunu düşünmeme sebep oluyor.Ama 18 kez milli formayı giymesini nasıl açıklarım onu bilemiyorum.Ha diyeceksiniz "Başka adam mı yok,madem bu kadar kötü neden onu oynatıyorlar?"Olmaz olur mu,adam dolu.Bir kaç yıl önce gazetede Galatasaraylı Batista'nın iddia üzerine üstüste 30 bira içtiği haberi vardı,ben o haberi diğerlerine sesli okurken biri "Ee herhalde oğlum,benim yerime de Ayhan'ı oynatsalar ben de 30 bira içerim" demişti.Batista'ya ne oldu bilmiyoruz.Ama o ve niceleri Ayhan'ın cıvık sarı saçlarının arasında kayboldular.Ayhan bizi Galatsaraylı olmaktan utandıracak derecede çirkefliği,fazladan stres yaratan top kayıpları,zekasının bir hamle yapmayı kıvıramadığı yerlerde 3 kişinin arasına topla dalışları,atamadığı pasları atsa ne olurdu diye düşündürürken kaybettirdiği vakitleri ve ağır çekimlerde dudaklarından okunan ağır küfürleriyle Galatasaray'da her maça ilk onbir çıkmaya devam ediyor ve korkarız ki çıkmaya da devam edecek zira o da bir Allah'ın sevgili kulu.






neden defansta pas?

Yok hayır defansta pasın ne olduğunu anlatacak değilim,neden blog ismimizin defansta pas olduğunu anlatmak isterim.Defansta pas bir grup arkadaşın biri bir şeyi uzattığında,oyaladığında,lafı eveleyip gevelediğinde,boşlukla vakit geçirdiğinde kullandığı bir terimdir.Biz de burada oyalanma maksatlı üç beş şey yazıyoruz.Şimdilik sadece futbolla ilgili bir şeyler var gibi dursa da emin olunuz ki zamanla farklı farklı konularda yazılar,fotoğraflar vs.. olacaktır,ancak biz ne yazarsak yazalım,bir blogda yazılanın ciddiyeti en fazla defansta pas ciddiyetinde olabilir.Bu yüzden biz defansta pası uygun gördük.Unutmayınız ki defansta pas yapan futbolcu özgürdür,meğer ki adamakıllı bir forvet pres yapmasın...

15 Nisan 2009 Çarşamba

Galatasaray gerçekten de Türkiye'ymiş...


Derbiyi izlemeyenimiz yoktur heralde. Sonunda çıkan olaylarla ilgili kınayıcı ve ahlaki değerlere gönderme yapan bir eleştiri yapmıcam. Sadece kamuoyunun gözündeki galatasaray imajına eğreti çivilerle çakılmış birkaç futbolcu hakkında bir iki lafım var.

Sabri'nin genel olarak maçtaki hal ve tavrını,derbiyi kaldıramanın doruk noktası olarak tanımlayabiliriz. Maçın her dakikasında gerginliği kamçılayan saçmasapan hareketleriyle zaten beynine fazla kan gitmeyen bir futbolcunun taraftardan da gazı alınca nelere kadir olduğunu gördük. Tek gerekçesi de emre'nin ona küfretmesi ve buna dayanamasıymış. Her küfür yiyen futbolcu sahada saçmalamaya başlasa herhalde çoğu maçın sonunu göremeyiz. Ayrıca bu haysiyetsiz refleksin hiç bir açıklaması yok. Ya küfre karşılık vermeyip oyununa bakarsın ya da çok gerildiysen gider zidane gibi kafayı atar paşa paşa oyundan çıkarsın. Külhanbeyi taklidi tavırlarla, kimsenin kimseye extreme bir hamlede bulunmayacağını iyi bilen, güzide klüplerimizin kabadayımsı futbolcuları 10 yaş civarı soft bir ilkokul itişmesini sanki dişediş bir kavga gibi göstermeyi nasıl beceriyorlar onu anlayabilmiş değilim.

Esasında bu kavganın arkasında, futbolcuların eğreti ideolojik saplantıları ve zayıf algılarının büyük payı var.Türk islam sentezi çıkmazında tıkanan ve yoğun milliyetçilik çamuruna saplanmış bulanık bir ideolojinin, her türlü durumda haksızlığını savunmak için palazlanma ve karşındakini fiziksel olarak taciz etmekten başka bu insanlara önerdiği pek de bir metod yok. Çünkü bu gibi tipler için görece yoktur, empati yapmak zavallılık, karşısındakinin lafına kulak vermekse verilen sözden dönmekle eşdeğerdir. Bu gibiler için her daim içinde olmaları gereken, varlıklarını meşru kılıcak bir cemaat olmalıdır, onlar gibi düşünmeyen herkes ya eğilip bükülüp yola gelecek ya da marjinalize edilip dışarda tutulacaktır.

Galatasaray'daki futbolcu gruplaşmaları da bu zihniyetin başka bir meyvesi. Lincoln'ün futbolunu ne kadar beğenmesem de, takım içindeki kamplaşmanın bu adamı çok yorduğu belli oluyor. Oyuna girerken, geçen sene takımda kendine en yakın olan adamlardan biri suratını asarak çıkıyor,lincoln'ün yüzüne bile bakmıyor. Sabri'nin lincoln'e birkaç pozisyonda bariz bir şekilde pas vermemesi zaten tam ondan beklenecek bir hareket.

Demek istediğim şu ki, bazı futbolcuların dar dünya görüşleri ve zayıf karakterleri büyüyen egolarını taşımaya yetmiyor. Kendini takımın göz bebeği ve değişilmez ismi sanan bu futbolcu müsvetteleri kendine örnek alıcak adam gibi bir rol modelle de karşılaşmıyor. Arda bu duruma örnek gösterilebilecek isimlerden biri. Arda futbolunu geliştirebileceği ve rakibe dayılanmaktan fazlasını yapabileceği bir takıma, sabri de cehennemin dibine gitmeli.

Galatasaray'ın kurtuluşu ise Kewell Baros gibi futboldan fazlasıyla ilgili olmayan, kaliteli yabancıların yanına beyni yıkanmamış genç yeteneklerin monte edilmesiyle mümkün. Herkesin hayat tarzı ve anlayışı kendine ama bazılarının zeka seviyesi hoşgörü ve çeşitlilik kavramlarını algılamak için pek de müsait değil. Ve bu gibi futbolcular hatta yöneticilerin bu takımdan uzak tutulması elzem.Galatasaray'ı bozuk,zayıf bir ideolojinin ve onun hastalıklı zihniyetinin vesayeti altına sokmaya çalışanlar takıma zarar vermekle kalmıyor, sağduyu sahibi taraftarı da takımdan inanılmaz derecede soğutuyor.

Yani adnan polat'ın da dediği gibi, galatasaray gerçekten Türkiye'ymiş. Fazlasını beklemek de abes zaten.

Bir de, geçen sene bilmemkaç maç ceza almasına rağmen hala sahaya şişe yağdıran zavallı taraftar profiliyle ilgili birşeyler karalıyacaktım ama birçok taraftarın profilini süsleyen "sağ" üstteki resim zaten çok şeyi anlatıyor.

6 Nisan 2009 Pazartesi