17 Mart 2009 Salı

Allah'ın sevgili kulu futbolcular dosyası nümero 1:İbrahim Üzülmez


Nam-ı diğer Deli İbo.Yalnız burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki; Deli'nin e'si İstanbul ağzı ile düzgün bir şekilde değil de hafif Kemal Sunal'a kayan a ile e karışımı bir harf olarak söylenmelidir.Wiki'den edindiğimiz bilgilere göre İbo 16 yaşında tarlada futbol oynarken Gönenspor'lu yöneticiler tarafından keşfediliyor.Gönenspor'lu yöneticilerin tarlada takılıyor olması bir yana İbo Gönen'de göz doldurmuş olmalı ki oynadığı bir sezonun ardından vakit kaybetmeden Karabükspor'a transfer oluyor.Karabükspor deyip geçmeyin;Vedat İnceefe ve Hakan Ünsal gibi iki usta ayağın da Türk futboluna kazandırılmasını sağlamış çok güzide bir kulübümüz Karabük(Vedat'ın Adanaspor'a maçın henüz 18.saniyesinde sol ayağıyla ceza sahası dışından attığı golü hatırlatırım sayın okurgezerler).Ancak anlaşılan İbo'nun Karabük macerası çok da iyi gitmiyor ki İbo yine bir sezon sonunda askerliğini yapmak üzere Amasya'ya gitmeye karar veriyor.Askerliğinde boş durur mu?Durmuyor.Çakal Amasyaspor İbo'nun müthiş yeteneğini görmezden gelmiyor ve İbo askerlik hizmeti boyunca Amasya'da kiralık olarak forma giyiyor.Askerliği boyunca İbo sol kanatta çalıma dizilmedik adam bırakmamış olacak ki askerliğin hemen ardından birinci lige Gaziantepspor'a transfer oluyor.Gaziantep'in kebabından mıdır içli köftesinden midir bilinmez bu dosyada yer alacak bir diğer futbolcu Ayhan Akman gibi İbo da müthiş bir yükselişe geçiyor.Antep'te oynadığı 69 maçta 2 gol kaydeden İbo hayallerini süsleyen Beşiktaş'ın teklifine her Anadolu futbolcusu gibi zil takıp oynayarak evet diyor.İşte bizim İbo'yla içli dışlı oluşumuz da burada başlıyor.Sene 2000,Galatasaray uefa kupasını taze almış,Fenerbahçe müthiş bir yeniden yapılanma içinde.Böyle bir ortamda Beşiktaş'ın en büyük kozlarından biri İbrahim Üzülmez oluyor.Haliyle Beşiktaş pek de mükemmel bir sezon geçirmiyor;ligi şampiyon Fenerbahçe'nin 12 puan gerisinde dördüncü sırada bitiren Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'nin en büyük hezimetlerinden birini 6-0'lık Leeds malubiyetini bizlere yaşatıyor.Ancak İbrahim tüm bu kötü tablonun içinden sıyrılmasını biliyor,Barcelona maçında gösterdiği müthiş performans ve alınan 3-0'lık galibiyet onu taraftarın sevgilisi yapmıştır.Bu maçtan sonra bir gazetemiz "barçaladık" başlığı atarak kreativite sınırlarını zorlarken ortalıkta Barcelona'lı futbolcuların Türk gazetecilere "Kim bu çocuk?" "Müthiş oynuyor,neden bizim takımda oynamıyor?" gibi sorular sorduğu söylentisi dahi dolaşmıştır.İbo ise kendisinin farkındadır; "İbrahim senin için orta yapamıyor diyolar" diyen muhabire "Abi ben orta yapsam zaten Barcelona'da oynarım" diye cevap vermiştir.Kendi kabiliyetinin sınırlarını unutmuş olduğu zamanlara denk gelmiş olmalı ki "Sergen'in nersine çarpsa gol oluyor,biz şut çektik mi adamların sırtından geri dönüyor,anlamadım ki !?" açıklamasıyla ayakdaşı Sergen'in ballı olduğunu,kendisinin şanssız olduğunu ima etmeye çalışmıştır.Ancak yazının başlığında da belirtildiği üzere İbrahim Türk futbolunun gelmiş geçmiş en şanslı futbolcularından biridir,2000 yılından bu yana forma giydiği Beşiktaş'ta 300'ü aşkın maçta oynama şansı bulurken 35 kere de milli formayı terletmiştir.Hiçbir kanattan bindirmesinde kafasını kaldırıp ortaya bakmayan bir futbolcu her hocanın gözüne giriyor,her yöneticinin kabulünü görüyor,sözleşme üstüne sözleşme yeniliyorsa söyleyin bana Allah'ın sevgili kulu değildir de nedir?Türkiye'nin en büyük 3 takımından biri olma iddiasındaki bir takımda nasıl olur da yıllarca tutunur.Beşiktaş'ta oynadığı 9 sene boyunca yalnızca iki maçta (Barcelona ve sağ ayağıyla!!! gol attığı Galatasaray maçı) olumlu haraketleriyle dikkat çekebilen İbrahim'in Beşiktaş'ın bu 9 sene içerisinde yalnızca bir şampiyonluk elde edebilmesindeki payı muhakkak ki büyüktür.İbrahim oynadığı anlı şanlı 9 senede Beşiktaş taraftarının boynunu kendi top sürme jestine benzetmeyi bilmiş,bükmüştür.Tüm bu olumsuz yönlerine rağmen taraftarın gönlünde taht kurabildiyse İbrahim,hayır,kesinlikle oynadığı futbolla değil,hayır hızını kesen kulaklarıyla değil,hayır inanılmaz saç stiliyle değil,hayır maçın devre arasında tıraş olarak değil,hayır siyah köselesinin içinden gözlerimizi kamaştıran beyaz çoraplarıyla da değil,elbetteki doğal gülüşü ve içtenlikte sınır tanımayan açıklamalarıyla kurmuştur.Okan Koç'un "Bana sormayın Carlos geliyor ona sorun" diyerek kendisini göstermesine "Ne eksiğimiz var lan Carlos'tan?"diye çıkışan "Hobileriniz nelerdir?" sorusuna "Kitap okumam" net yanıtını yapıştıran,"Koşarken ne düşünüyorsun" diye merak edenlere "Hiçbirşey" cevabını derinlerinden çıkarıp veren bir futbolcu nasıl olsun da sevilmesin?
Kafasının ne derece karışık olduğunu daha da iyi anlamak isteyenler için:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder